Deniz
New member
[color=]Alevi Çepniler: Rüzgârın Hafızasında Kalan Hikâye[/color]
Merhaba dostlar,
Bu akşam sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Uzun zamandır içimde birikmiş bir anlatı bu… Hem geçmişin tozlu yollarında yankılanan bir ses, hem de bugünün insanına dokunan bir hikâye. Belki de hepimizin içinde bir parça Çepni var — direnen, inat eden, sevgiyle bağ kuran bir yan.
Alevi Çepniler… Adını duyan bilir ama az kişi gerçekten hisseder onların hikâyesini. Bu yazıda size sadece bir topluluğu değil, bir ruhu, bir direnci ve bir sevgi biçimini anlatmak istiyorum. Çünkü Çepniler, yalnızca tarih kitaplarının sayfalarına sıkışmış bir halk değil; bugün hâlâ dağların rüzgârında, sazın teline dokunan bir parmakta, bir annenin dualarında yaşıyorlar.
---
[color=]Rüzgârla Konuşan Kadın: Elif Ana’nın Hikâyesi[/color]
Köyün tepesinde, sabah sisleri dağılırken Elif Ana her günkü gibi tandır başına geçmişti. Saçları gümüş teller gibi örülmüş, yüzünde yılların sabrı vardı. Elif Ana, Alevi Çepniler’in bilgeliğini temsil ediyordu. Onun için her iş, bir dua gibiydi; her ekmek, bir niyaz; her insan, bir can.
Elif Ana’nın gözleri uzak dağlara bakarken mırıldandığı bir nefes vardı:
“Yol bir, sürek bin olur, can bir, beden bin olur...”
O, kadın olmanın bütün yükünü sırtında taşır ama yine de sevgiden başka bir şey dökmezdi diline. Köyde herkes ona danışırdı; kimi gönül işinde, kimi evlat derdinde, kimi toprak meselesinde… Elif Ana hiçbir zaman buyurmaz, sadece dinlerdi. Dinlerken insanların içini açan bir sessizliği vardı. Çünkü Alevilikte en büyük bilgi, kalpten kalbe akan sevgiydi.
---
[color=]Dağın Oğlu: Dursun’un Sessiz Direnişi[/color]
Elif Ana’nın oğlu Dursun, köyün en dirayetli delikanlısıydı. Babasından kalan sazı çalar, geceleri harman yerinde gençleri etrafına toplardı. Ancak Dursun’un içinde bir ateş vardı — yalnızca inancını değil, kimliğini de koruma arzusu.
Bir gün köye dışarıdan gelen bir memur, “Bu ocaklar artık kapatılacak, dedeler yasaklı,” dediğinde, Dursun’un yüreğinde bir şey kırıldı. Elif Ana’nın öğrettiği sabrı unutmadan, ama onurunu da ezdirmeden konuştu:
“Bizim yolumuz kimseye zarar vermez. Biz ışığı paylaşırız. Işıktan korkan, kendi gölgesine yenilendir.”
O anda köyün erkekleri Dursun’un etrafında toplandı. Onun çözüm odaklı, stratejik yaklaşımı köyü bir arada tuttu. “Kavga değil, dayanışma zamanı,” dedi. Toplantılar düzenlediler, gelen baskılara karşı söz birliği ettiler. Dursun, Çepni erkeklerinin kadim özelliğini taşıyordu: stratejik düşünmek, direnişi planlamak, duyguyu akılla dengelemek.
---
[color=]Birlik Sofrası: Kadınların ve Erkeklerin Bir Aradalığı[/color]
Alevi Çepni köylerinde en önemli ritüellerden biri, lokma paylaşımıydı. O akşam Elif Ana’nın avlusunda büyük bir sofra kuruldu. Kadınlar tandırda ekmek pişiriyor, erkekler odun taşıyordu. Sofranın başına geçildiğinde Elif Ana sessizce dua etti:
“Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”
Bu dua sadece yemek öncesi değil, bir varoluş çağrısıydı. Kadınların empatisiyle erkeklerin aklı birleştiğinde, Çepni toplumu ayakta kalmıştı. Kadınlar barıştıran, kucaklayan, yaşatan bir sevgi taşıyordu; erkekler ise koruyan, planlayan, mücadele eden bir direnci. Bir araya geldiklerinde, bir bütün oluyorlardı.
---
[color=]Yolun Hikâyesi: İnançtan Doğan Direnç[/color]
Alevi Çepniler’in kökleri Oğuz boylarına, tarihsel olarak ise Karadeniz’in sisli dağlarına uzanır. Ancak onları diğer topluluklardan ayıran şey, inançlarının merkezine sevgiyi, adaleti ve eşitliği koymalarıdır. “Yol” dedikleri şey, sadece ibadet biçimi değil, yaşama tarzıdır.
Elif Ana’nın dilinde bu yol, insanı insan eden bir arayıştır.
“Bizim ibadetimiz, gönül kırmamak,” derdi.
Dursun ise bu sözü stratejik bir ilke gibi taşırdı:
“Gönül kıran, yol yitirir. Yol yitiren, kimliğini yitirir.”
Köylerine yapılan baskılar, dışlanmalar, yanlış anlaşılmalar onları yıldırmadı. Çünkü Alevi Çepniler, tarih boyunca inançlarını saklamak yerine yaşatmayı seçtiler. Bazen bir türkünün içinde, bazen bir cem ayininde, bazen de sessiz bir gülümsemede…
---
[color=]Kadınların Sesi: Birlikte Kalmanın Gücü[/color]
Bir gün köyde dedenin çağrısıyla cem düzenlenecekti. Elif Ana, köyün kadınlarını topladı:
“Bugün erkekler semah dönerken biz de dualarımızla dönelim. Onların nefesiyle, bizim niyetimiz birleşsin.”
Kadınlar o gece mumlar yaktı, dualar etti, ağlayanları sarstı. Onların empatik gücü, köyü bir arada tutan görünmez ip gibiydi. Erkeklerin aklı plan kurarken, kadınların sevgisi kalpleri onarıyordu.
Bu, sadece bir inanç ayini değil, bir yaşam felsefesiydi. Alevi Çepniler için kadın, yolun kalbiydi; erkek, yolun yönüydü. Biri olmadan diğeri eksik kalırdı.
---
[color=]Bir Neslin Mirası: Geleceğe Kalan Rüzgâr[/color]
Yıllar geçti… Dursun’un çocukları büyüdü, şehirlerde okudu. Fakat her bahar, köylerine döndüler. Çünkü Elif Ana’nın mezarının başında, hâlâ rüzgârla konuşan bir ses vardı. O ses, geçmişi bugüne bağlayan bir köprüydü.
Dursun’un kızı, bir öğretmen olmuştu. Şehirde Alevi Çepniler hakkında araştırma yapıyor, çocuklara kimliklerini utanmadan anlatmayı öğretiyordu.
“Bizim yolumuz, kimseye karşı değil; herkesle yan yana,” diyordu.
Alevi Çepniler, tarih boyunca hem direnen hem de sevmeyi bilen bir topluluk oldular. Onların hikâyesi, sadece geçmişin değil, geleceğin de pusulasıdır.
---
[color=]Sözün Sonu, Yüreğin Başı[/color]
Dostlar, bu hikâye yalnızca bir köyün değil, bir halkın kalp atışıdır. Alevi Çepniler’in hikâyesi, bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nasıl bir insanlık yolunda yürümemiz gerektiğini hatırlatır.
Elif Ana’nın sevgisiyle Dursun’un stratejisi birleştiğinde ortaya çıkan şey, sadece bir direniş değil; bir yaşam biçimidir.
Belki de bugün hepimizin ihtiyacı olan şey tam da budur: akılla duyguyu, inançla insanlığı, geçmişle geleceği birleştirmek.
Peki siz ne düşünüyorsunuz forumdaşlar?
Alevi Çepniler’in bu kadim mirası sizce bugünün dünyasında nasıl yaşatılmalı?
Kadınların empatisiyle erkeklerin stratejisi bir araya geldiğinde, sizce hangi toplumsal yaralar iyileşir?
Paylaşın, konuşalım, dinleyelim… Çünkü hikâyeler anlatıldıkça yaşar; tıpkı Alevi Çepniler gibi.
Merhaba dostlar,
Bu akşam sizlerle bir hikâye paylaşmak istiyorum. Uzun zamandır içimde birikmiş bir anlatı bu… Hem geçmişin tozlu yollarında yankılanan bir ses, hem de bugünün insanına dokunan bir hikâye. Belki de hepimizin içinde bir parça Çepni var — direnen, inat eden, sevgiyle bağ kuran bir yan.
Alevi Çepniler… Adını duyan bilir ama az kişi gerçekten hisseder onların hikâyesini. Bu yazıda size sadece bir topluluğu değil, bir ruhu, bir direnci ve bir sevgi biçimini anlatmak istiyorum. Çünkü Çepniler, yalnızca tarih kitaplarının sayfalarına sıkışmış bir halk değil; bugün hâlâ dağların rüzgârında, sazın teline dokunan bir parmakta, bir annenin dualarında yaşıyorlar.
---
[color=]Rüzgârla Konuşan Kadın: Elif Ana’nın Hikâyesi[/color]
Köyün tepesinde, sabah sisleri dağılırken Elif Ana her günkü gibi tandır başına geçmişti. Saçları gümüş teller gibi örülmüş, yüzünde yılların sabrı vardı. Elif Ana, Alevi Çepniler’in bilgeliğini temsil ediyordu. Onun için her iş, bir dua gibiydi; her ekmek, bir niyaz; her insan, bir can.
Elif Ana’nın gözleri uzak dağlara bakarken mırıldandığı bir nefes vardı:
“Yol bir, sürek bin olur, can bir, beden bin olur...”
O, kadın olmanın bütün yükünü sırtında taşır ama yine de sevgiden başka bir şey dökmezdi diline. Köyde herkes ona danışırdı; kimi gönül işinde, kimi evlat derdinde, kimi toprak meselesinde… Elif Ana hiçbir zaman buyurmaz, sadece dinlerdi. Dinlerken insanların içini açan bir sessizliği vardı. Çünkü Alevilikte en büyük bilgi, kalpten kalbe akan sevgiydi.
---
[color=]Dağın Oğlu: Dursun’un Sessiz Direnişi[/color]
Elif Ana’nın oğlu Dursun, köyün en dirayetli delikanlısıydı. Babasından kalan sazı çalar, geceleri harman yerinde gençleri etrafına toplardı. Ancak Dursun’un içinde bir ateş vardı — yalnızca inancını değil, kimliğini de koruma arzusu.
Bir gün köye dışarıdan gelen bir memur, “Bu ocaklar artık kapatılacak, dedeler yasaklı,” dediğinde, Dursun’un yüreğinde bir şey kırıldı. Elif Ana’nın öğrettiği sabrı unutmadan, ama onurunu da ezdirmeden konuştu:
“Bizim yolumuz kimseye zarar vermez. Biz ışığı paylaşırız. Işıktan korkan, kendi gölgesine yenilendir.”
O anda köyün erkekleri Dursun’un etrafında toplandı. Onun çözüm odaklı, stratejik yaklaşımı köyü bir arada tuttu. “Kavga değil, dayanışma zamanı,” dedi. Toplantılar düzenlediler, gelen baskılara karşı söz birliği ettiler. Dursun, Çepni erkeklerinin kadim özelliğini taşıyordu: stratejik düşünmek, direnişi planlamak, duyguyu akılla dengelemek.
---
[color=]Birlik Sofrası: Kadınların ve Erkeklerin Bir Aradalığı[/color]
Alevi Çepni köylerinde en önemli ritüellerden biri, lokma paylaşımıydı. O akşam Elif Ana’nın avlusunda büyük bir sofra kuruldu. Kadınlar tandırda ekmek pişiriyor, erkekler odun taşıyordu. Sofranın başına geçildiğinde Elif Ana sessizce dua etti:
“Bir olalım, iri olalım, diri olalım.”
Bu dua sadece yemek öncesi değil, bir varoluş çağrısıydı. Kadınların empatisiyle erkeklerin aklı birleştiğinde, Çepni toplumu ayakta kalmıştı. Kadınlar barıştıran, kucaklayan, yaşatan bir sevgi taşıyordu; erkekler ise koruyan, planlayan, mücadele eden bir direnci. Bir araya geldiklerinde, bir bütün oluyorlardı.
---
[color=]Yolun Hikâyesi: İnançtan Doğan Direnç[/color]
Alevi Çepniler’in kökleri Oğuz boylarına, tarihsel olarak ise Karadeniz’in sisli dağlarına uzanır. Ancak onları diğer topluluklardan ayıran şey, inançlarının merkezine sevgiyi, adaleti ve eşitliği koymalarıdır. “Yol” dedikleri şey, sadece ibadet biçimi değil, yaşama tarzıdır.
Elif Ana’nın dilinde bu yol, insanı insan eden bir arayıştır.
“Bizim ibadetimiz, gönül kırmamak,” derdi.
Dursun ise bu sözü stratejik bir ilke gibi taşırdı:
“Gönül kıran, yol yitirir. Yol yitiren, kimliğini yitirir.”
Köylerine yapılan baskılar, dışlanmalar, yanlış anlaşılmalar onları yıldırmadı. Çünkü Alevi Çepniler, tarih boyunca inançlarını saklamak yerine yaşatmayı seçtiler. Bazen bir türkünün içinde, bazen bir cem ayininde, bazen de sessiz bir gülümsemede…
---
[color=]Kadınların Sesi: Birlikte Kalmanın Gücü[/color]
Bir gün köyde dedenin çağrısıyla cem düzenlenecekti. Elif Ana, köyün kadınlarını topladı:
“Bugün erkekler semah dönerken biz de dualarımızla dönelim. Onların nefesiyle, bizim niyetimiz birleşsin.”
Kadınlar o gece mumlar yaktı, dualar etti, ağlayanları sarstı. Onların empatik gücü, köyü bir arada tutan görünmez ip gibiydi. Erkeklerin aklı plan kurarken, kadınların sevgisi kalpleri onarıyordu.
Bu, sadece bir inanç ayini değil, bir yaşam felsefesiydi. Alevi Çepniler için kadın, yolun kalbiydi; erkek, yolun yönüydü. Biri olmadan diğeri eksik kalırdı.
---
[color=]Bir Neslin Mirası: Geleceğe Kalan Rüzgâr[/color]
Yıllar geçti… Dursun’un çocukları büyüdü, şehirlerde okudu. Fakat her bahar, köylerine döndüler. Çünkü Elif Ana’nın mezarının başında, hâlâ rüzgârla konuşan bir ses vardı. O ses, geçmişi bugüne bağlayan bir köprüydü.
Dursun’un kızı, bir öğretmen olmuştu. Şehirde Alevi Çepniler hakkında araştırma yapıyor, çocuklara kimliklerini utanmadan anlatmayı öğretiyordu.
“Bizim yolumuz, kimseye karşı değil; herkesle yan yana,” diyordu.
Alevi Çepniler, tarih boyunca hem direnen hem de sevmeyi bilen bir topluluk oldular. Onların hikâyesi, sadece geçmişin değil, geleceğin de pusulasıdır.
---
[color=]Sözün Sonu, Yüreğin Başı[/color]
Dostlar, bu hikâye yalnızca bir köyün değil, bir halkın kalp atışıdır. Alevi Çepniler’in hikâyesi, bize kim olduğumuzu, nereden geldiğimizi ve nasıl bir insanlık yolunda yürümemiz gerektiğini hatırlatır.
Elif Ana’nın sevgisiyle Dursun’un stratejisi birleştiğinde ortaya çıkan şey, sadece bir direniş değil; bir yaşam biçimidir.
Belki de bugün hepimizin ihtiyacı olan şey tam da budur: akılla duyguyu, inançla insanlığı, geçmişle geleceği birleştirmek.
Peki siz ne düşünüyorsunuz forumdaşlar?
Alevi Çepniler’in bu kadim mirası sizce bugünün dünyasında nasıl yaşatılmalı?
Kadınların empatisiyle erkeklerin stratejisi bir araya geldiğinde, sizce hangi toplumsal yaralar iyileşir?
Paylaşın, konuşalım, dinleyelim… Çünkü hikâyeler anlatıldıkça yaşar; tıpkı Alevi Çepniler gibi.